Çocuk Suçluluğu Aile ve Yakın Çevre

Suçluluk davranışının öğrenilmiş bir davranış olabileceği görüşü önemli ölçüde kabul gören bir görüştür. Psikoloji kuramının öncülerinden Watson ‘bana eğitmem ve büyütmek için sağlıklı, iyi yapılanmış bir düzine çocuk verin. Atalarının mesleği ve ırkı ne olursa olsun ben onların yeteneklerine, eğilimlerine, meziyetlerine, yatkınlıklarına aldırmaksızın, onlardan size, kendi seçimime göre doktor, avukat hatta dilenci ve hırsız yapayım diyerek, çevre koşullarının çocuğun gelişimindeki önemine dikkat çekmiştir. Fransız düşünür ve eğitimci Jean-Jacques Rousseau, çocuğun yaratılıştan iyi olduğunu savunur. “Yani çocuk yaratılıştan iyiliğe eğilimlidir. Oysa çocuk, çevre ile ilişkileri genişledikçe kıskanç, haşin, aldatıcı ve intikamcı olur” diyerek yine çevrenin çocuğun gelişimi üzerindeki önemli etkisine vurgu yapmaktadır.

Yavuzer’in de dediği gibi, bir kişi yasal kuralları ‘uygulanması zorunlu olmayan kurallar’ olarak yorumlayanlarla fazla; yasal kuralları, ‘mutlaka uygulanması gereken kurallar’ olarak yorumlayanlarla az ilişkide olduğu zaman suç işler.

Suça sürüklenen çocuğu, çevresinden bağımsız olarak düşünmemiz mümkün değildir. Psikolojide “şekil-zemin” ilişkisi diye bir kavram vardır. Burada şekil, zeminden bağımsız olarak düşünülemez; şekil zeminin içerisinde anlam kazanmaktadır. Aynı şekilde de, suça sürüklenen çocuğu da yakın çevresinden soyutlayarak ele alamayız, yakın çevresinden bağımsız olarak düşünemeyiz. Suça sürüklenen çocuk ile yakın çevresinin birlikte ele almak ve değerlendirmek zorundayız.

Suça sürüklenen çocuğa karşı, çocuk mahkemelerin sağlıklı bir karar verebilmesi için, önlerine getirilmiş olan çocuğun kişiliği ve yakın çevresi hakkında yeterli bilgiye sahip olmaları gerekmektedir. Zaten suça sürüklenen çocuklar ilgili karar verilmeden önce, çocuk hakkında uzmanlar tarafından “Sosyal İnceleme Raporları (S.İ.R)” düzenlenmektedir. Bu raporlar düzenlenirken, çocuğun suça sürüklendiği andaki psikolojisinin iyi analiz edilmesi gerekir. Yani çocuk, yakın çevresi ile o andaki psikolojisi de göz önünde bulundurularak ele alınmalıdır.

Çevre koşullarının elverişsizliği ergenlik dönemi gibi çalkantılı bir dönemin fırtınaları ile birleşince, çocuk yaşta gençlerin suça sürüklenme ihtimallerini ortaya çıkarmaktadır.

Çocukluk ve ergenlik dönemi ile bu dönemlerin taşıdığı özelliklerin neler olduğu birçok yetişkin tarafından bilinmemekte veya yanlış bilinmektedir. Bilmediğimiz ve tam olarak tanımadığımız kişilere karşı da nasıl davranacağımızı tam olarak bilemeyiz veya yanlış bir şekilde davranırız. Bu doğrultuda, fırtınalı dönem dediğimiz bu ergenlik döneminde de gençlere sağlıklı bir şekilde destek verilmek isteniyorsa eğer, öncelikle bu gençlerin ne gibi özelliklerinin bulunduğu ve ne gibi davranışlar sergileyebilecekleri önceden bilinmelidir.

Çocukların gelişim dönemleri düşünüldüğünde ergenlik dönemi, çocukların desteğe en fazla ihtiyaç duydukları, kimlik karmaşası içinde bulundukları bir zaman dilimidir. Suça sürüklenen çocuklar, lise ve sonrası aşamaya gelinceye kadar ailelerin, eğitim vb. kurumların desteğine ihtiyaç duymaktadırlar.

Ebeveynler, ergenlik dönemi sorunları ile ilgili olarak, kendilerinin çocuklarının yerine koyabilmeli, bazı davranışlarını anlayışla karşılamalı ve gerektiği durumlarda da bu konuda bir uzmanın yardımına başvurmalıdırlar.

Suça sürüklenen çocuklar yakın çevreleriyle ve  gelişim dönemlerinin özellikleri göz önünde bulundurularak ele alındığı takdirde, bu soruna  çok daha sağlıklı bir çözüm bulunacaktır diyebiliriz..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

− 1 = 1